Sayfalar

18 Mart 2013 Pazartesi

SİNEMA HAKKINDA ALENGİRLİ, YAKIŞIKLI TEFSİR MEALİ

Hayatta çeşitli şeyler hedefler insan. Kabaca insan. Çoğunlukla gözyaşı, acı varyasyonlu fiiller ve bu fiillerin yaşanmamışlıklarının vermiş olduğu sinir bozuklukları ve bu raddede onları algılayamayan diğer insanlar. Diğer insanlar bilir sanki. Biliyorlar ne kadar boş olduğunu umutlarımın. Sanki benden saklıyorlar, bilmediklerini bildiğimi saklıyorlar benden.

Bruno Amadio - Ağlayan Lanetli Çocuk (1980)

Ölmek adına yaşasak da, burada bunların hiçbiri önemli değil. Burada sinema konuşulacak. Burada kendimizi kandıracağız. Bizi kanıksayacaksınız. Kullanacak, değerlendireceksiniz. Temiziz çünkü. Şimdilik temiziz.


Tertemiz bir kız çocuğu

Sinemayı bilmezdik uzun yıllar önce. Hatta, doğumdan hemen önce. Hatta, hemen sonra. Hatta, yarın. Öğreteceğiz yine de bildiklerimizi. Bu bozuk düzenin, bozuk pikapları olarak bizler, 45'e gelmeden 45'lik dinleteceğiz sizlere, yol göstereceğiz. Yol yordam öğreneceğiz, şaşırtmanızı istiyoruz bizi. Sinemayı bilmezdik uzun zaman önce. Merhabalar, bizler yılmaz bekçileriyiz, kalleşliğin. Bizler bozuk düzenin, güzel tinercileri. Sesleniyoruz sizlere. Konumlandırın bizi, binlerce kere. Konumlandırın bizi, ayaklarınızın üstünde.

Salvador Dali - 0 (bir)

Sinema nedir? Tanımlamalar hep eksiltir yüceyi. Bilmelidirler ki, eksik olduğu için vardır o da. Kusursuzu arayış değil, reddediş çabasıdır. Doğrulardır, eğrilerdir. Sinema, bir iş koludur. İşsizleri belirleyemez. Kendi başına bir hiçlik. Arayış, bulamayış, kavrayış. Tamamen subjektif. Subjeleri, kadraja eletme işlemi. Farkındalık katma şımarıklılığı. Anladığındır sinema, ya da herhangi bir yorum.

İnsanlar istisnasız belirli bir çabanın timsali olmak için afet-i devran yaratmaktadır, reddetmektedirler doğal afeti. Şırıldayan su onlar için, bulanık çukurdan yeğdir. Korkarlar. Korkaklığının krokisini ise lâlettayin dayatırlar. Gel de bunlara laf anlat, 7. Sanat. Konuştu benimle sinema, ve açtı bana kendini. Beni tanımlamayın, o zaman yücelirim ben. Değişimin zamanı geldi de, geçiyor bile.

Varsayılıyor ki Lumière Kardeşler'in 1895'de Grand de Cafe'sinde bir gösterisinde parladı bu sanat dalı (Beyim sanat bulduk). O ilk filmde bile ayrışma vardı (Ayrılın beyim). Lumière, Fransızcada ışık anlamına gelir. Ne kadar da uyumlu! Bir sanat dalı için şatafatlı değil ama gerekli bir uyum. Sinematografi ile ışığın ilişkisi, Pink Floyd - Müzik, Dostoyevski - Roman, Shakespeare - Sen Nesin Be Dayı or Sen Nesin not to Be Dayı, çağrışımlarına benzetilebilir (Olmazsa olmazdır). Babaları fotoğrafçı olan Lumiere Kardeşler, o zamanlar buldukları ve sinematografi adını verdikleri icatlarını pazarlamaya pek meyilli değillerdir. (Sinemayı buldunuz beyler, size saygımız sonsuz ama) İcatlarının sömürüleceğinden, kullanıp atılacağından korkmaktadırlar. (Cık, vermem, vallahi vermem) Çeşitli işletmeciler, o efsanevi Grand de Cafe gösterisinden sonra bu işin ucunu bırakmaz (Şimdiki sanıyla, FİLM ŞİRKETLERİ). Bu müteşebbislerin olaya en olur veriri, en sahipleneni ve CASANOVA'sı Georges Méliès çeşitli mektuplaşmalarla kardeşlere ulaşır ve 'ışık'çılardan ürünü pazarlamayı talep eder (' ' Herhangi bir sahnede silah gösteriliyorsa, mutlaka patlar. Unutmayın.). Işıkçılar, şey yani kardeşler, artık cimriliklerinden midir (ben buldum, ben buldum), hayat felsefelerinden midir (Fransız da mantık aranmaz(!), şakirtliklerinden midir bilinmez, bu Georges Méliès dostumuza bildiğin posta koyarlar (Kapitalin tadı sıcaktır). Hah, öyle desene der kardeşler, meğer sanat aşkı değil, sonu aydınlık bir yolmuş aradıkları (Korkak, bencil, uyanık adamın tekisin Tayyar. Hayvanımsın da.). Sayılırlar, sevilirler ajandalarda. Çiçekler atılır mezarlarına, saniyede 24 kere dua edilmeli onlara. Söylemeliyim ki, devinimi  kötüleyeni tarih, mucidi körükleyenleri de rahip tokatlar. Dinlenme zamanı.

Lumière Kardeşler

Lumiere Kardeşler Sinematografinin Kullanılışı

Canlılar doğar, büyür ve ölürler. Doğruluk payı umrumda olmasa da, genellemeyi sezemesem de böyle derler. Nefret ettiğine, iyi davran. Örnek al, uygula hatta. Onlara bak ve sil. Davranışların köreltsin amacını. Olmadığını öğrendikten sonra mutlu olmayacaksın. Beri zamanda Hegel vardı, Marx'a determinizmin ortasını açtı ya da gol yapılan yozlaşan Diyalektik Materyalizm oldu (Ve Herakleitos) (Her şey akar). Nedensellik der ki, sınıfları reddetme, birliğe giden yoldan birlikte geçilmez.

PINK FLOYD - Atom Heart Mother - Ruhun Atış Poligonu Becerisi

Klasisizm, Romantizm, Realizm, Natüralizm, Sembolizm, Sürrealizm, Egzistansiyalizm. Gelişimin edebi tayfı. Görünenin sanılan aksi. Bağımsız sinemalara değinmek istiyorum. 0. Bu rakama saygı duyun. Artılamanızın silüetini görmek isterseniz, size yardımcı olacaktır.

KESTİK!!!?

2 yorum:

  1. Yine kapalı ve imgelerle dolu üslubuyla karşımıza çıkıyor Ceyhun Yeşilyurt. Bir o kadar da düşünsel, felsefik. Adam bir tema seçiyor ve o tema içinde konudan konuya, kişiden olaya, tarihten hayale değiniyor. Bu adam manyak! Eline sağlık ilginç bir deneyim yaşattın yine bana.
    Bence açılış yazısı bu olmalı ve ya yazarsan daha açık dillisi... Ayrıca sinema dalında yazdığına ilk defa şahit oluyorum umarım devamı gelir hatta senden eleştiri yazıları da bekliyorum.
    Yazıda değindiğin "çağrışımlar" güldürdü. :) Hele şu Shakespeare ve Hegel-Marx cümleleri. Daha fazlası da var değinmek istediğim ama merak edenler okusun diye susuyorum. Hadi sağlıcakla.

    YanıtlaSil